14 Şubat 2011 Pazartesi

Oda TV Özgürlüğün ve Demokrasinin Sesidir Susuturulamaz!

Bu gün Oda Tv basıldı ! Genel Yayın Yönetmeni Soner Yalçın Tutuklandı !

Atatürk dışında hiç bir cumhuriyet başbakanının yapmadığını yapacak cüreti kendisinde görüp Dolmabahçe sarayında ofis açan zihniyet, Abdülhamitçi bir mantıkla aydınlarımızı bir bir tutuklamasına seyirci kalmamızı istemektedir.

Her geçen gün yayın hayatına uygulanan baskılar artmakta, sansür ve hapis kılıcı aydınlarımızın başlarının üzerinde her geçen gün daha bir hıçla sallanmakta, yazarlarımız ve aydınlarımız susturulmaya çalışılmaktadır.

Ama bu millet Hasan Tahsinleri, Yakub Kadrileri,Yunus Nadi, Ağaoğlu Ahmet, Falih Rıfkı gibi yazarları yetiştirmeyi bildiyse, Mustafa Balbayları, Soner Yalçınları ve daha nicelerinide yetiştirecektir.

Bu cumhuriyeti kuran aydınlar yine bu cumhuriyeti koruyacak, gerekirse bu uğurda hapis yatacak, hatta gerekirse seve seve canlarını verecektir.

Artık mesele milli mücadele meselesidir. Bu gün Dolmabahçe sarayında ofis tutan zihniyet yarın kendini Topkapı Sarayında görmek arzusundadır. Bu artık vakadır !

Bu vak - a bize Gençliğe Hitabe'de tevdi edilen görevleri üstenmemizin zamanının geldiğinin bir göstergesidir.

Önce Cumhuriyet, Sonra ART, Ardından ODA TV ama ne baskınlar, ne silivri hiç bir Türk evladını susuturamaz. Susuturamayacak.

Susuturamaz çünkü iş bir kere o noktaya geldiğinde kaybedecek bir şey kalmamıştır, Bu vatanın uğruna feda olmaktan gayrı ! Ki oda onurdur şereftir.

Sizleri saygıyla destekliyorum Sayın Balbay ve Sayın Yalçın Rahat ve Müsterih Olunuz bizler sizin teslim ettiğiniz sancağı gururla taşımaya devam edeceğiz. Taki sizler ve demokrasimiz yeniden özgürlüğüne kavuşuncaya kadar !

12 Şubat 2011 Cumartesi

Siber Savaşlar (Vurulan İsrail)

Bu yazımda kitle iletişim araçları ile dünya üzerinde var olan sadece ülke gündemlerinin çok ısındığı zamanlarda öne çıkan soğuk savaş dönemini hatırlatan bir sivil hareket olan siber savaşları yazacağım. İsrail’in ve sitelerinin uğradığı zararlar…

İnternet alanında süper güç diyeceğimiz ülke ilgilenen arkadaşlar bilir. Ruslardır. Alt yapıları çok sağlam olan Rusların şuanda kıramayacakları şifre yok. Teknolojide önde olan Japonya ise hackerlık alanında geride kalıyor. Türkler nerede diye sorarsanız. Bizimkiler gerçekte olduğu gibi sanal alemde geride değiller Türkiye’de bilinmemesine rağmen çok hackerlar var. Bağlı oldukları belirli gruplar var. Grubun amaçları doğrultusunda hareket ediyorlar ve yabancıların aksine Türkler kendilerine yakışır bir biçimde nam için değil ülke çıkarları doğrultusunda bildiklerini yapıyorlar. Milli bilincimizi bu ve bunun gibi konularda kaybetmememiz ülke açısından çok iyi…


Siber savaş derken çeşitli paylaşım sitelerinde ortaya konulan tepkilerde sosyal tepki örneğidir. Bazen bu tepkiler aşırı sert olabiliyor. Sosyal gruplarda önemli olan aşırıya kaçmadan üyeleri bilinçlendirmek diğer kişiler ile bilgi alışverişinde bulunmaktır. Herkesin bildiği Facebook ve benzeri diğer sosyal paylaşım sitelerinde bu gibi olayları iyi analiz ve yorum yeteneğine sahip olanların görmesi mümkündür.

Vurulan İsrail
İsrail’in Filistin halkına yaptığı zulümler ortada, bu yıl içinde yâda bu ay olan anlık bir olay değildi. Bana göre; CHP’deki Kılıçdaroğlu rüzgârı kesmek için AKP’nin oynadığı yine güzel bir oyunu izledik. Şimdi buda mı oyundu? Ölenler niçin öldü? Gibi soruları soranlar olacaktır. Bu soruları cevaplamıyorum. Kendi cevabınızı kendiniz bulacaksınız. Yoksa bu yazdıklarımın okumanızın bir anlamı kalmaz daha önceden ortaya attığım teoriler arasında yakın zamanda gerçekleşen CHP’nin parçalanacağıydı. Sonuç: Baykal gitti. Hem de hızlı bir şekilde…

SAMET SERBEST -S&S-

5 Şubat 2011 Cumartesi

Tunus, Mısır olayları ve Türkiye…

10 Milyon nüfuslu Tunus’ta başlayan olayların bir kıvılcım bekleyen 78 Milyonluk Mısır’a sıçraması halkın sokaklara çıkarak “Yarı başkanlı Cumhuriyet” sisteminde Devlet başkanları Hüsnü Mübarek’i istifaya çağırmasını ve aynı Tunus Cumhurbaşkanı Zeynelabidin Bin Ali gibi ülkeyi neden terk ettiğini, halkın olaylar için neden bu kadar beklediğini yazımda açıklamaya çalışacağım.

***

Tunus ve Mısır’da yaşanan olayların Dünya basınına yansıyan ve yansımayan boyutları ne kadar? Haber ajansları bölgede yaşanan olayları ülke politikaları gereği kendi içlerinde bir karışıklık olmaması için sansürleyip veriyorlar. Yakın zamanda İran’da olduğu gibi… Afrika Kıtası’nın Kuzey ülkelerinde çıkan son olaylara bakarsak Tunus’ta başlayan halk ayaklanmaları Cumhurbaşkanlarının Ülkeyi terk etmesi ile sonuçlanırken, Mısır’da sonradan gelişen olaylarda ise Yarı başkanlı Cumhuriyet sisteminde devlet başkanı olan Hüsnü Mübarek’nin görevdeki hükümeti istifa ettirmesi ile sonuçlandı. Öncelikle bu olanlar demokrasi için iyi bir adım niteliğindedir. Neden? Tunus’ta ve Mısır’da demokrasi yok muydu? Yoktu. Mısır, Tunus ve diğer Afrika devletlerinin çoğu bilindik Avrupalı Ülkelerin sömürgeleri olmaktan 20.yy çıkmış fakat kendi bağımsızlıkları siyasi ve ekonomik anlamda kazanamamışlar.

***

Fakir halk ve lüks yaşam
Afrika ülkeleri tabi kaynaklar bakımından ne kadar zenginlerse ekonomik ve siyasi anlamda bir o kadar fakirler! Aslında fakir değiller fakir bırakıldılar. Koltuk ve para sevdalısı olan kendi halkı sömürge devrinin geçmesine rağmen halen Kapitalizm’e uşaklık yapmaktan bıkmadılar. Olayların yaşandığı ülkeleri sosyoekonomik olarak incelersek halkın büyük bir kısmının fakir olduğunu, gıda fiyatlarının gelirlere oranlara aşırı yüksek olduğunu halkın alım gücünün olmadığını görürüz. Ekonomiyi geçelim. Mısır Müslüman bir ülke olarak geçse de Müslümanlıktan bir haberdir. Bunu söylemek istemezdim ama gerçekler böyle yozlaşmanın en hızlı olduğu Arap devletlerin başını Mısır çekiyor.

***

Tunus olayları nasıl başladı?
Tunus halkın çoğunun Müslüman olduğu, İtalya’nın tam güneyinde yer alan 10 milyonluk bir ülkedir. Daha düne kadar Zenelabidin Bin Ali’nin Cumhurbaşkanlığını yaptığı bir ülke olan Tunus olup bitenlere daha fazla sessiz kalamadı. Halkın zor şartlar altında yaşamaya çalışırken Cumhurbaşkanı Zenelabidin Bin Ali ve ailesinin göze batmaktan korkmadan aldıkları maaşla sürülmeyecek kadar lüks bir hayat yaşarken Tunus’taki genç işsizlerin olması, üniversite mezunu bir seyyar satıcı olan Muhammed Buazizi’nin kendisini yakarak öldürmesiyle başladı Afrika’daki kuzey ülkelerini etkileyecek olan olaylar silsilesi. Muhammed Buazizi’den sonra Mısırlı bir genç parlamento binası önünde kendini yakmasıyla olaylar Mısır’a sıçramıştı. Son olarak Ürdün’ün başkenti Amman’da gençlerin katılımıyla gerçekleşen gösterilerde her an yeni bir ülkeye sıçrayabileceğini gösterdi.

***

İsyan ve Türkiye…
Tunus’ta işsiz üniversite mezunu bir gencin kendini yakmasıyla başlayan olaylar, Mısır’da parlamento binası önünde kendisi yakmak isteyen bir genç ile Mısır’a sıçradı. Ürdün’de bazı gruplar Tunus ve Mısır’daki olayların haklı olduğunu onlarında sokağa dökülmelerini gerektiğini fikrini savundu. Birileri Afrika ülkeleri için düğmeye basarken Türkiye unutulmadı. Akıl veren açıklamalar durumun fırsat olduğunu savunan üst düzey Amerikalı bürokratlardan, stratejistlerden geldi. “Türkiye, Osmanlıdan gelen bölgedeki gücünü kullanmalı” dendi. Olayların içine mi çekilmek istiyoruz?

***

Sonsöz; Her ne kadar ekonomik anlamda tam istediğimiz verilere ulaşamamış olsakta, Avrupa Birliğine girmek için bazı şeylerden ödün vermek zorunda olsakta, 3. Dünya ülkelerinin içinde bulunduğu bilinçli olarak planmış olayları doğal gibi gösterip ve bunu uzaktan da olsa “Türkiye için fırsattır” diyen diplomatlara diyorum ki; siz istifanızı verin! Olaylar gerçek, fakat yaşananları doğal gibi göstermek için yıllarca politik olarak bu ülkeleri kim destekledi? Halkları neden şimdi uyanıyor?

"Zaman insanı ne zaman, nasıl ve nereye geleceğini göstermez... Yaşatır! "S&S

SAMET SERBEST

3 Şubat 2011 Perşembe

Herkese Demokrasi, Bize Kelek !

Hepimizce malum olduğu gibi Mısırda bir halk devrimi devam etmektedir.


Son iki gündür yaşanan olaylar sırasında sayın başbakanımızın, amerikan başkanlarına özenip, dünya polisliğine soyunarak Hüsnü Mübarek'e yol gösterici söylemleri gündeme oturduğu sıralarda, söylediği bir sözün kendisinin demokrasi anlayışının bir göstergesi olduğunu ortaya koyduğunu düşünüyor olmalı.


Hatta kendisi Tunus ve Mısırda yaşanan olaylar hakkında bir grup toplantısında aynı düşüncesini vurgulamak için şunları söylemiş :


"Partisinin TBMM grup toplantısında konuşan Erdoğan, Tunus ve Mısır'daki gelişmelere değindi.


AK Parti'nin her zaman hak ve özgürlüklerden yana olduğunu ifade eden Erdoğan, sadece Türkiye'de değil, dünyanın neresinde olursa olsun hiçbir zulme sessiz kalmalarının mümkün olmadığını kaydetti. Bu konudaki görüşlerini sesli ya da özlü olarak mutlaka dile getirdiklerini, gerekli yerlerle gerekli ilgileri de zamanında kurduklarını anlatan Erdoğan, AK Parti'nin her zaman ileri demokrasiye taraf olduğunu, kurulduğu günden itibaren halkın tercihlerinin ve taleplerinin her şeyin üzerinde olduğuna inandığını, her zeminde en güçlü şekilde bunu savunduklarını söyledi."


Bu konuşmayı dinleyen biri bu konuşma sonrasında AKP ve başbakanımızın şu ilkelere sahip olduğunu düşünecektir :

  • Hak ve Özgürlüklerin Üstünlüğüne İnanır.
  • Ezilenlerin Yanında Olur
  • Demokrasinin Temel İlkelerine Saygılıdır.
  • İleri Demokrasi Hedefidir

Kendisinin konuşmasından alınan 2 cümlelik hitabında ortaya çıkan ilkeler bunlar. Ne güzel değil mi ? İlerici demokratik, hatta ileri demokratik, özgürlüklerin bekçisi ezilenin yanında bir başbakanımız ve hükumetimiz var.


Ama nedense bu ilkelere uyulduğunu bir türlü göremiyoruz.


Daha bugün DİSK, KESK, TMMOB, TTB’nin düzenlediği Torba Yasa Tasarısı Protesto girişimine daha hafta başında Ankara Valiliği tarafınca yapılan açıklamada bu eylemi “yasa dışı” ilan ederek, Meclis çevresinde herhangi bir eylemin yapılmasına izin verilmeyeceğini ve eylem yapılması konusunda ısrar edildiği takdirde emniyet kuvvetlerinin eylemcilere engel olacağını, yaşanan tüm olaylardan eylemi organize edenlerin sorumlu tutulacağını açıklayarak eylemi engellemeye çalıştı.


Eylemciler bugün saat 11:00 sularında kurtuluş parkına ulaşarak yürüyüşlerine başladılar. Başladılar ama ilerleyemediler. Polis; Ziya Gökalp caddesinde tüm sokağı ve çevre cadde ve sokakları tamamen kapatan barikatlarıyla önce 20.000 kişilik grubu durdurdu ve sonrasında tazyikli su ve biber gazıyla müdahaleye başladı.


Sonrasında gelişen olaylar artık protesto kapsamından çıktı ve orada olma mücadelesine dönüştü. Yoğun gaz ve -4 derecede soğukta maruz kalınan tazyikli su karşısında adım adım gerileyen protestocular, polis tarafından hem personel ile, hem de "Toma" tabir edilen toplumsal olaylara müdahale araçlarınında müdahalesiyle resmen alandan süpürülmüş ve dağıtılmışlardır.


Şimdi başbakanımızın grup konuşmasında sahip olduklarını vurguladığı demokrasi hatta ileri demokrasi anlayışına inanacak olursak bugün Ankara'da gerçekleştirilmeye çalışılan demokratik bir eylemi bastıranlar "Hüsnü Mübarek Rejimi" ve polisleri midir ?


Ezilenin yanında olan AKP neden ? Bu gün Kurtuluşta, Kızılay'da resmen ezilen, darp edilen sendika temsilcilerimizin yanında olmamıştır ?


Hak ve özgürlüklerin yanında olduğunu iddia eden başbakanımız neden emekçinin hak ve özgürlüklerini yok sayıyor ? Neden vatandaşını potansiyel suçlu, potansiyel terörist olarak görüyor ?


Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu milletin kanıyla canıyla kurduğu ve bugüne kadar koruduğu meclis neden millete kapatılıyor ?


Çünkü grup toplantılarında Arap halklarına teslim ettikleri demokratik hakları, kendi vatandaşlarına tanıyacak olurlarsa; sekiz yıldır ezilen yok sayılan bu halk sesini yükseltecek, AKP'nin ilkelerini unuttuğunu, tek amacının cebini doldurmaktan öteye geçmeyen bir yönetime sahip olduklarını, yürütme ve yasmadan sonra yargıyı da ele geçirmek üzere oldukları gerçeğini bunun farkında olmayanlara duyurabileceklerininin farkındalar.


Çünkü millet Türklüğünü sorgulayan, her vesile ile onu ayırıştıran, her yeni yasa ile ötekileştiren Neo Osmanlı mantığını reddediyor.


Çünkü millet yalnızca kendi yakın çevresine iş, ihale, fırsat ve imkan tanıyan AKP zihniyetinin halkı açlığa, işsizliğe, yoksulluğa ve biat kültürüne itmeye çalıştığını bunun AKP çıkarlarına hizmet ettiğini görebiliyor.


Çünkü millet kanıyla, canıyla kurduğu Cumhuriyetin, padişahlık sistemine doğru sürüklendiğinin farkına varabiliyor.


İşte bu nedenle başbakan ve partisi, Tunus ve Mısır halkına zulmedenlere demokrasi ve hatta ileri demokrasi dersi verirken kendi halkına zulmü reva görüyor.


İşte şimdi tam da bu gün Hüsnü Mübarek tüm dünya ya "Birileri bize demokrasi dersi vereceğine gidip o dersi kendisi alsın." demelidir.