25 Ocak 2011 Salı

Bırak Allah Aşkına Altaylı Ne Liberalliği...

Fatih Altaylı bu gün ki yazısında "Bırak Allah aşkına ne muhafazakarlığı ?" başlıklı köşe yazısında "Dün siyaseti yakından izleyen bir yakınıma uğradım" cümlesiyle başlayıp bu arkadaşının kaygısını dile getirerek yazısına başlamış.

Bu günün yaygın sorunu, mağdur edebiyatı ile yükselişe geçen islami siyasetin, liberallerinde kayıtsız şartsız desteği ile geniş kitlelerin desteğini almasıdır.

Türkiye bir dönem %50 nin üzerindeki Evet oyu çıkan referandumu tartıştı, referandumun başarısının altındaki nedenin liberallerin AKP'ye vermiş olduğu desteğin bir tezahürü olduğu hep gözden kaçtı. Hatta bu öylesine raydan çıktı ki AKP yönetimi seçimde de bu oyu alacaklarına kesin gözüyle bakmaya başladı

Bağzı liberal kesimden  gelen  yazarımız da hükümetin bu saplantısına aynı boş gözlerle bakarak doğrulayıcı bir rehavet içerisindeler.

Ama Sayın Altaylının bu gün ki köşe yazısı bence ciddi bir tehlikenin, ben burdayım diye bağırdığı günlerde, "aman canım abartmayın ne tehlikesi bırakın oynuyor çocuklar" yaklaşımınının nedenli yayğın olduğununun net bir göstergesidir. 

Bir tehlike vardır çünkü, liberal kesim aydınları, laik kesimden çıkarları için AKP saflarında yeralan bir takım eski cumhuriyetçiler ve kürtçüler giderek kendi önüne çıkabilecek unsurları birer birer temizleyen ve bunu yine bu kesimin desteğiyle gerçekleştiren AKP kadrolarının ana hedefinin "Tek Ülke Tek Parti" noktası olduğunun nedense bir türlü görememekte, inanılmaz bir iyimserlikle "yok canım daha neler komplo teorisi bunlar" diyerek gözlerini kapatarak desteklerine devam etmektedirler. (Dikkatinizi çekmek isterim Tek Bayrak Tek Millet demedim. Ümmetçiliğin bayrağı ve milliyeti olmaz çünki)

Altaylının yazısındada bu gayet net bir biçimde görülmektedir : 

Dün siyaseti yakından takip eden bir dostuma uğradım.
 
“AKP yüzde 50 oy alacak gibime geliyor. Bambaşka bir Türkiye’ye doğru
gideceğiz. Herkes ona göre düşünmeli” dedi. 
 
“Eeee” dedim. 
 
“Türkiye dönüşecek. Herkes hesabını ona göre yapmalı” diye devam etti.

“Senden bunları 2007’nin Ağustos’unda da duymuştum. Türkiye bir yere 
dönüşmez. Türkiye Türkiye’dir. Bazıları dönüştürdüğünü zanneder ama
döner döner başladığı yere gelir. Bak 4 sene geçti. Ne oldu?” diye sordum. 
 
“Az şey mi oldu! TSK’nın haline bak. Şimdilik Danıştay ve Yargıtay
dışında yargının durumu belli. Eğer yüzde 50 alırlarsa bak daha neler
değişir” dedi. 
 
Bense hiç o kanaatte değilim. 
Türkiye’de hiçbir şey kolay kolay değişmez. 
Yapımız bu. Bu yapıyı 8 senelik, 10 senelik iktidarlar, yönetimler
değiştiremiyor. 
Bırakın onu, 80 senelik rejimler değiştiremiyor. 
Toplum yönetim anlayışına biraz uyum sağlamış görünüyor ama kalıcı olmuyor. 
Gelen ağam oluyor, giden paşam. 
Bunları söyledim.
 
Diyor.
 
Bu savının doğruluğunu; bence tam bir saçlamalık olduğuna inandığım ve AKP nin yalnızca 
bu tür sesleri bastırmak için kullandığı ayrıca tabanına ve yapısına tamamen ters, aşağıdaki 
örneği vererek savunuyor.
 
“Sen Cemil İpekçi haberini okudun mu?” 
 
Okumamıştı. 
 
“Cemil İpekçi’nin 3 yıllık hayat arkadaşı varmış. Adı Bekir mi ne. Yani
bir nevi eşi. Cemil İpekçi’nin hayat arkadaşının eşinden bebeği olmuş.
Yeni.” 
 
Bu sefer “Eee” deme sırası ondaydı. “Eeee” dedi, “Ne alakası var?” 
 
“Çok alakası var” dedim. 
 
“Cemil İpekçi kendini muhafazakâr ilan etti. Senin o yüzde 50’nin içinde
Cemil İpekçi de var. Ve geri kalan yüzde 50 eksi 1 kişi de Cemil
İpekçi’yi bu haliyle çok seviyor, bağrına basıyor, hatta ihale veriyor,
modacısı yapıyor. Türkiye’nin muhafazakârlığı bu işte.”
 
İşte zihniyet sayın okuyucularım. AKP nin afyonu bu ! Liberallerimizin hala inandığı ve inanmalarını sağlayan küçük ama göz boyamaya yeten, gerçek niyetleri örtmek için kullanılan afyonu !
Oysa;
  • Önce zam üstüne zamlarla, sonrasında küçük bir yasal düzenlemeyle içki hakındaki görüşünü gözlerimizin önüne seren AKP içtihatı ortadayken hem de.
  • Önce DGM yi kaldırıp, sonrasında Ana Yasa Mahkemesini, bu gün de yargının genelini kadrolaştırma çabalarıyla hem de.
  • Üstüne bence bal gibi farkında olduğu 5 yıl 10 yıl tutukluluk tartışmalarının getirdiği PKK, Hizbullah sanıklarının salıverilmesine sessiz kalan uygulamalarıyla,
  • Her hareketinde vatandaşın parasıyla gerçekleştirmekle yükümlü olduğu her hizmetini, bir parti propagandası haline getiren ama vatandaş bunu yemediğinde organizedir bunlar çıkışlarıyla, 
  •  İktidara geldiği ilk günden beri muhaliflerinin önde gelenlerini, her bedene uyan "ERGENEKON" elbisesiyle silivriye mahkum eden anlayışıyla
Hala amaçlarının ne olduğunu ortaya koyamıyorlarsa ve liberal kesimde hala bunu görmekten uzak ve kendisini  "yok canım daha neler komplo teorisi bunlar" diyerek avuturken, bunun farkında olan kitleyide aynı uyuşukluğa gömmek uğraşısına kaptırmışsa, ben ne zaman ve ne olduğunda buna inancaklarını ciddi anlamda merak etmekten başka birşey yapamıyorum.

Ben Sayın Altaylının da sözlerinde inancını yansıttığına inanmak istemiyorum. III. Reich (Rayh) propagandalarını andırır uygulamalar ülkenin her yanında bangır bangır ortadayken Sayın Altaylının da bu denli kör olabildiğine inanmak istemiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder